Sessiz bakışların içerdiği düşünceler diyarını keşfedebilmek zordur çoğu zaman. Aynı noktaları izlesekte içimizdeki duyguların söylediği şarkılar başkadır.

Bende sessizliğimden sıyrılarak, kalbimi dolduran hislerimi paylaşmak istedim, sizleri düşündürmeden, yormadan...

22 Temmuz 2012 Pazar

Mazide Kalan Oyun Arkadaşları



Çocukları izlemeyi her zaman çok sevmişimdir. İçten tepkileri, korkusuzlukları, saflıkları beni geçmişimle bugünüm arasında gezdirir durur. Gülümseyerek, sevgiyle izlerim onları, kendimi de tertemiz, hayatın koşturmacasında yorulmamış hissederim. Kadınlığımdan genç kızlığıma, genç kızlığımdan, küçük kız çocuğu oldum yıllara gider, kaybettiğim zamanlarımı tekrar tekrar yaşarım. Kardeşimle, arkadaşlarımla kurduğum oyunlarda oynarım yeniden. Rengârenktir hatıralarım, oyuncaklarım gibi.

Yapbozlarım, legolarım, bebek arabalarım… Annemin ‘sanki oyuncağınız yokmuş gibi bunları topluyorsunuz’ diye kızdığı kâğıttan bebeklerim toplanır etrafıma. Hep heyecanla onları yerlere serişim ve bozulacaklar, kırılacaklar diye her defasında korkarak toplayışlarım gelir gözümün önüne. Evimize gelen misafir çocukların gözlerini çıkarttığı bebeklerimi gördüğümde hissettiğim acı tekrar gelir yüreğimin ortasına oturur. Sanki hala o andaymışım gibi gözlerim dolar. Gurbetten gelen halamın, teyzemin gözlerimin içine bakarak çantasını açtığı ve bana uzattığı yeni oyun arkadaşlarım aklıma düşer, şimdi elime alıyormuşum gibi heyecanlanırım.

Oyuncaklarım benim çocukluk aklımla, kimsenin bilmediği dünyalar kurduğum arkadaşlarım. Bu yaşımda bile hala zevkle oynayabilecekmişim gibi sakladığım vazgeçilmezlerim. Biliyorum ki benimle aynı nesilde olanların birçoğu içinde böyle. Oyuncak demek, ona sahip olabilmek için bayramlardaki harçlıkları beklemek demekti, sabretmekti. Okul harçlıklarımızı biriktirmek, hayallerimiz uğruna birçok şeyden vazgeçmek demekti. Bu yüzden belki de onları hala bir kenarda saklayışımız. Bugün bile oyuncak dükkânlarına koşarak gidişimiz ve çocukmuşuz gibi reyonlar arasında koşturmamız. Hatta şimdiki çocuklardan daha çok heyecanlanmamız.

Bizim oyun arkadaşlarımıza verdiğimiz değerle bugünkü neslin gösterdiği ilgisizlik arasındaki farkın, geçmişteki değerlerimizle bugünkü değerlerimiz arasındaki fark kadar büyük olması, işte çocukları izlediğimde beni acıtan ve geçmişimden ayıran tek şey. Hem de ne acıtmak…

Çocuk dünyamızdaki minik kahramanların bugünlerde sadece birkaç dakika süren hevesleri gidermesi ve bir daha hiç dokunulmamak üzere bir kenara bırakılması sizler için de can yakıcı değil mi? Peki ya sorumlusu kim? Oyuncaklarına bizim verdiğimiz değeri vermeyen çocuklar mı, yoksa kendi çocukluk değerlerini unutup, hayat koşturmacasında çocuklarına ayıramadıkları zamanı daha fazla oyuncak alarak telafi etmeye çalışan, sevgisini gösterme yolunu geçmişte ki sığınaklarında arayan biz büyükler mi?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder