Sessiz bakışların içerdiği düşünceler diyarını keşfedebilmek zordur çoğu zaman. Aynı noktaları izlesekte içimizdeki duyguların söylediği şarkılar başkadır.

Bende sessizliğimden sıyrılarak, kalbimi dolduran hislerimi paylaşmak istedim, sizleri düşündürmeden, yormadan...

24 Temmuz 2012 Salı

Seksenler'in Hatırlattıkları


Televizyon izlemeyi sevdiğimi söyleyemem. Hatta aile içi ilişkilerimizi, sosyal yaşamımızı tükettiği için nefret ettiğimi bile söyleyebilirim. Ama sosyal hayatımız artık birazda televizyon programları üzerinden gitmeye başladığı için ve insanların paylaşımlarını anlayabilmek adına takip etmekten de vazgeçemiyorum. Hal böyle olunca da kendi çapımda programlar arasında seçici olmaya çalışıyorum.

Yaz aylarında olmamız nedeniyle bu günlerde dizilerimiz tatile girmiş durumda. Sanırım sezonu açmış tek dizi ise Seksenler. Geçen sezon birkaç bölümünü izleyip istediğim, beklediğim frekansı yakalayamadığım için bir daha izlemediğim bir dizi olarak kenara bırakılmıştı tarafımdan. Bugün ilk kez tekrar kendimi karşısında buldum ve gerçekten büyük bir keyifle izledim. Hatta geçen sezon neden izlemediğimi, neyini beğenmediğimi sordum durdum kendime.

Seksenli yılları ucundan yakalamış, doksanlı yıllarda seksenlerin uzantılarını görmüş bir nesilden geldiğim için geçmişe olan özlemimi hatırlattı bana bu dizi. Aile ve komşuluk ilişkilerimiz gözümün önüne geldi. İlk kez bugün sahurda davulcunun sesini duymadığımı fark ettim. Komşuların çocuklarıyla oyunlarımız, şakalarımız düştü aklıma ve şimdikilerle arasında ki farkı hesap etmeye çalıştım.



Bakkalcı Ramazan Amca çıktı karşıma, sabah ekmek, akşam çikolata aldım ondan tekrar. Annemle babam önce bizim kömürlerimizi taşıdılar kömürlüğe, sonra dedeme yardım ettiler. Teyzemler halıları yıkadılar kapının önünde. Biz de kardeşimle radyodan kasetlere şarkılar çektik birlikte. Mahallenin çocukları toprak yolda misket oynadılar. Halam oturup, yeni bulduğu dantel örneğini çıkartmaya çalıştı camın önünde. Babaannem o nefis gözlemelerini pişirdi bahçede, kokusu yayıldı diye tüm mahalleye dağıtılmak üzere bol bol. Annemin banyo günleri kazanı yakması, bahçemizde ki kayısı ağacının meyvelerini toplayıp, her komşu için ayrı poşet hazırlayıp, sonra onları dağıtmamız. Komşuların pişirdikleri hamurlar, topladıkları meyveleri getirmeleri ve yapılan günlük sohbetler.

Sonra tekrar bugüne döndüm. Evlerin kapılarının sadece aile bireyleri tarafından çalındığını, mutfak camlarından veya apartman boşluklarından yayılan yemek kokularının sadece dağılmaya bırakıldığını, cuma ikramlarının mazide kaldığını, akşam misafirliklerinin kafelerde veya alışveriş merkezlerinde yapılır olduğunu, artık çocukların ya evlerde bilgisayar başında oyun oynadıklarını ya da sokaklarda birbirlerine marka kıyafetleri üzerinden caka sattıklarını gördüm. İçim burkuldu. Sözde daha sosyal olan bizlerin birlikte değil birey olarak sosyalleşmeye başladıklarını tekrar anladım. 

Sahi kaçımız yarın misafirimiz gelecek ne yapsak, ne ikram etsek diye düşünüyoruz? Hangimiz komşumuzun sıkıntılarını biliyor, onun için dertleniyoruz?  Hasta yakınlarımızı telefonla aramak yerine gidip ziyaret ediyor muyuz?

Aman efendim boş verelim bunları indirimler başlamış haydi alışverişe gidelim. Bilmem ne marka çantamızı alıp kolumuza gezelim sokaklarda. Bize ne komşudan, akrabadan, misafirlerden değil mi ya. Sosyal paylaşım sitelerinden biraz konuşur, telefondan birkaç mesaj atarız olur biter.

Teşekkürler seksenler. Umarım insanlara yalnızlıklarını hatırlatıp, sadece geçmişe özlem duymamalarını, isterlerse geçmişi bugüne taşıyabileceklerini göstermeye devam edersin. Daha da önemlisi göstermek istediklerini gösterebildiğin izleyiciler bulabilir, değişimi başlatabilirsin.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder