Sessiz bakışların içerdiği düşünceler diyarını keşfedebilmek zordur çoğu zaman. Aynı noktaları izlesekte içimizdeki duyguların söylediği şarkılar başkadır.

Bende sessizliğimden sıyrılarak, kalbimi dolduran hislerimi paylaşmak istedim, sizleri düşündürmeden, yormadan...

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Biliyorum Sana Giden...

Şiir bambaşka dünyaların kapısını açar bizlere. Hiç yaşamadığınız dünyaların kapılarını. Sanki yaşıyormuşsunuz ya da yaşamışsınız hissi verir.  

İşte bu güzel Cemal Süreya şiiri de benim için özel, gözlerimi boşluklarda sürükleyip içimde aşk ateşlerini körükleyen şiirlerden. Aşkın yakıcılığı, insana her şeyi unutturması, içinde açtığı yalnızlık ve karanlıklarda kayboluşlar ... Hepsini içime dolduruverir. 


Fazla söze gerek yok aslında. Yüreğine sağlık büyük usta.
























Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni

Ne kadar yakından ve arada uçurum;
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi

Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Seni, yalnız senin gözlerini

Sen bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli

Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki

Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği

Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki

Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini

Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri

Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi...

Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
bunun verdiği mutluluk da az değil ki

Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki

İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:

Bir gece yarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri.

Cemal Süreya

9 Ağustos 2012 Perşembe

LÖSEV Gönüllüsü Olmak Bir Ayrıcalıktır...


Büyük LÖSEV Ailesi, lösemili&kanserli çocuk ve ailelerin bu zorlu mücadelede yalnız olmadıklarını göstermek için sevgi ve azimle çalışan bir vakıftır. LÖSEV kurulduğu 1998 yılından bugüne dek faaliyetlerini duyarlı kişi ve kuruluşların destekleri ve binlerce GÖNÜLLÜSÜ’nün katkılarıyla gerçekleştirmiş; Türk halkının konu hakkında daha bilinçli ve duyarlı olmasıyla beraber tedavide %91'lere çıkardığı başarısını %100’e çıkartmayı hedeflemiştir.

LÖSEV'e gönlünü veren gönüllüler LÖSEV’in her etkinliğinde aktif rol almakta, vakıf çalışmalarına aktif katılım göstererek çocukları hayata bağlamaktadırlar.


Yüreğinde paylaşım ve sevgiye yer olan herkesi Lösev gönüllüsü olmaya davet ediyoruz.

Lösev gönüllüsü olabilmek için aşağıdaki formu doldurmanız yeterli: http://bit.ly/losevgonullusu
Lösev’i Facebook’ta takip etmek için: www.facebook.com/losev0660
Lösev’i Twitter’da da @losev1998 hesabından takip edebilir, #LosevHayatVerir hashtag’i ile  paylaşımlarınızla destekleyebilirsiniz.



Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

7 Ağustos 2012 Salı

Sabır Biraz Sabır


Ramazan ayının yavaş yavaş sonlarına geliyoruz artık. Ailece hazırlanan sahur ve sevdiklerimizle oturulan iftar sofraları bir sonraki ramazana kadar mutfak raflarına kaldırılmak üzere toplanmaya başladı. Bayram telaşı sardı artık hepimizi. Nereye gideceğiz, nasıl gideceğiz, kimleri göreceğiz vs vs şu sıralar kafalarımızı kurcalayan. Benim ramazan ayı için gözlemlerim ise bu güzel ayın manasını yitirdiğimiz oldu. Herkesçe sanırım bir masada oy birliğiyle kabul edilmiş tek gerçek aç kalıp, açlığa sabretmek olmuş. Bir dakika durun orada. Ben ve eminim benim gibi birçok kişi bu kararınıza katılmıyoruz. Ramazan ayı bizim için açlıkla savaşma ayı değil. Her şey için sabretme ayıdır.

Diline gem vuramıyorsan aç kalmanın ne kıymeti var.

Hoşgörü kalmadıysa içinde, susuz kalsan kaç yazar.

Sokaklara doluşmuş öfkeli insanlar…

Bilmiyorum yanlış yöntemlerle mi gözlem yapıyorum, ya da yanlış insanları mı gözlemliyorum. Herkeste bir sinir, bir celallenme durumu. Halbuki bize ramazan ayının hoşgörü ayı olduğu öğretilmedi mi? Yazmıyor mu mahyalarda hoşgörü ile, kardeşlik ile ilgili yazılar? Ben mi yanlış okuyorum yoksa?

Sadece mideni değil, kalbini de sınayacaksın, terbiye edeceksin. Nefsini kontrol etmeyi öğreneceksin arkadaş önce. Açlığını, cinsel isteklerini, öfkeni durduracaksın. Ama bakarsanız sokak aralarında kavgalar, pide kuyruklarında ağız dalaşları, küfürlerin bini bir para. Kadınlara laf atmalar, mini etek giymiş kızlara bakmalar, trafikte kornalar, bağrışmalar. Boşuna beklemeyin akşam ezanını. Bozduğunuz orucunuzun üstüne güzelce bir su için. Bir daha ki ramazana da alıştırma yapmadan girmeyin.



Ya da bir gece güneşin doğuşunu seyredin, içinizde sevgi hissedin dünyaya, çiçeklere, hayvanlara tanrının yarattığı bütün canlılara. Düşünmeyin problemleri, ekonomiyi, savaşları, borçları, sınavları. Sadece içinizdeki gücü ve mutluluğu hissedin. Gülümseyin. Açık kapalı, oruç tutan tutmayan, kadın erkek herkese gülümseyin. Size verilmiş hayat için gülümseyin, şükredin. Eminim bir şeyler değişecektir hem içimizde, ruhumuzda, derinlerimizde hem de yaratanın gözünde. Haydi hep birlikte kalan on günü gülümseyerek, gazetecilere kanlı haberler vermeyerek tamamlayalım. Bayramımızı milletçe başarımızla kutlayalım.

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Sahiplenilmiş Hayaller


Bugünlerde hepimizin takip ettiği olimpiyatlar tüm hızıyla devam ediyor. Katılmış olan sporcular ise mücadelelerinde tüm gayretleri ve altın madalya hayalleri ile sahnedeler. Gündeme damgasını vuran yetenekli sporcu ise Ye Shiwen.

Shiwen ile gündeme gelen konu ise sadece kırmış olduğu rekor değil. Doping ve Çin’de olimpiyatlara hazırlanan genç yeteneklerin hazırlık şartları ve verilen eğitimler de gündemde. Çinli sporcuların henüz anaokulu çağında iken seçilerek, spor okullarına alındıkları ve ağır eğitim şartlarında yetiştirilip, duruma karşı çıkmalarının mümkün olmadığı, kimi zaman fiziksel işkencelere maruz kaldıkları da konuşulan konular arasında. Bense bu duruma hiç şaşırmıyorum. Bu durum fiziksel işkence kısmını çıkartırsak diğer durumları sonuna kadar yaşamış ve maalesef kabullenmek zorunda kalmış genç bir üniversite mezunu olmamdan kaynaklanıyor.

Gerçekten de bizim eğitim şartlarımız ile Çin’de ki sporcuların şartları ne kadar da çok benziyor. Henüz anaokulundayken biz, başlıyor kurulan hayaller. Anneler dikilir küçücük, henüz oyundan başka bir şey düşünmeyen çocuklarının başına bu ödevler bitecek, şu testler çözülecek. Kurslar ile okullar arasında geçen koşturmacanın arkasında biter yıllar. Yıllar biter bitmesine de, sen artık başarıya odaklandırılmış, başkalarının hayallerini kendi hayallerin yapmış (genellikle), hayat yolunun yol ayrımlarının birinin başında yalnız kalıvermişsindir. Sen kimsin, ne istersin bilemez haldesindir. Çinli olimpiyat sporcuları ile aramızdaki farkta bu noktada çıkar işte. Onlar bu sefer olmazsa dört yıl sonra altın madalyaya kavuşabilir. Biz ise bize seçtirilmiş meslekler içerisinde başarısız, başarı hikayelerini hayretlerle okuyarak zamanımızı tamamlarız. Gerçek hedeflerimizi emeklilikteki hobilerimize saklayarak.


Sonuçta kimi zaman spor, kimi zaman sanat, bizlerde ise genellikle meslek sahibi olmak için beton bloklar arasında yarıştırılan ve başkalarının hayallerini sahiplenmiş, kendi gerçeklerini bulamayan çocuklar çıkıyor ortaya her iki ülke içinde. Shiwen’ın kendi gerçek hayallerini gerçekleştirmiş olması dileklerimle…