Sessiz bakışların içerdiği düşünceler diyarını keşfedebilmek zordur çoğu zaman. Aynı noktaları izlesekte içimizdeki duyguların söylediği şarkılar başkadır.

Bende sessizliğimden sıyrılarak, kalbimi dolduran hislerimi paylaşmak istedim, sizleri düşündürmeden, yormadan...

15 Ekim 2012 Pazartesi

Okuma Yolculuğu...


Ortaokuldaydım ve o yaşlarda ki her çocuk gibi aklım sadece oyunlardaydı. Okuldan çıkar çıkmaz eve gider, üstümüzü değiştirir kendimizi bisikletlerimizle sokağa atardık. Sokak sokak, cadde cadde gezer, eğlenirdik.

Bir gün yine oyun dönüşü eve döndüm. Bahçe kapımızdan içeriye girdiğimde karşımda komşumuz, emekli edebiyat öğretmeni, Ahmet Amca’yı buldum. ‘Eyvah yandık.’ diye içimden geçirerek, ona doğru yürümeye başladım. Hiçbir arkadaşım sevmezdi onu. Karşılaşmamak için sitede köşe kapmaca oynarlardı. Kaçmalarının nedeni de her zaman Türkçe dersinden, kitaplardan bahsedip, sorular sormasıydı. Ben de onlar gibiydim. Şuan düşünüyorum da ne kadar kaçsam da ondan, hep beni görsün ve bulsun istedim. Fakat sadece içimden. Neden içimden derseniz, bilirsiniz işte diğer çocuklardan farklı davranmak istemezsiniz. Aksi durumda ‘dışlanmak’ eylemiyle karşı karşıya kalırsınız ki bu eylem bir çocuk için yıkıcıdır. Sokağa çıkamamak, oyunlara ortak olamamak demektir. Neyse. ‘Nereden böyle?’dedi. ‘Oyun oynadım parkta, dönüyorum.’ dedim. Şuan hatırlayamadığım bir cümle söyleyip, öznesini, nesnesini vb bulmamı istedi. Buldum. En sonunda da ‘Reşat Nuri Güntekin’in Yaprak Dökümü’nü okudun mu?’ diye sordu. ‘Hayır.’ dedim. ‘Okumalısın, mutlaka okumalısın.’ dedi ve ayrıldık. Oflayarak eve çıktım. Bir süre sonra tekrar karşılaştığımızda yine aynı kitabı okuyup okumadığımı sordu o sert tavrıyla. Tekrar inatla ‘Hayır, okumadım.’ cevabını verdim. Böyle ne kadar sürdü bilemiyorum, en sonunda dayanamayıp babamı aradım bir gün, karşılaşmamızın hemen ardından. Bana Reşat Nuri Güntekin’in Yaprak Dökümü adlı romanını almasını istedim.


Akşam babam eve döndüğünde kitap elindeydi. Kitap istemiş olmamın verdiği mutlulukla ‘Al bakalım, istediğin kitap’ diyerek uzattı. Aldım, odama geçtim ve okumaya başladım. Kısa sürede aslında sıkılmadan fakat çevreme sıkılıyormuşum izlenimi vererek, neden böyle yaptığımı bilmiyorum, kısa sürede okudum. Lanet olsun, okuduğumu söyleyeyim de kurtulayım diyerek dolandım ortalıkta. Kitap biter bitmezde Ahmet Amca’yla karşılaşabilmenin yollarını aradım. Ve nihayet karşılaştık. Bana yine aynı soruyu sordu. Farklı olan cevabımdı. ‘Evet okudum.’ dedim bu kez. Çekti beni kamelyamıza, ‘Anlat bakalım.’ dedi, ‘Ne anladın?’. Şok olmuştum, ben o kitabı okuduktan sonra tüm soruların biteceğini sanmıştım. Kararlıydım tüketecektim sorularını. Başladım anlatmaya, soru soruyu kovaladı, karakterleri yorumladık vs vs. Ne kadar oturduk bilemiyorum. Tam ayrılacağımız zaman, ben kurtulduğumu sanmanın mutluluğuyla yanından ayrılacakken, ‘Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun ‘Yaban’ını’ okudun mu?’ dedi. Tekrar başa dönmüştük. ‘Hayır, okumadım.’ dedim yine başım önde. ‘Okumalısın.’ diyerek, arkasını döndü ve gitti. Sonrası yine aynı şekilde devam etti. Zorlayarak fakat aslında zorlamayarak kaç kitap okuttu bana bilmiyorum, hatırlamıyorum. Bir gün baktım dershanede elimdeki tost paralarımı biriktiriyorum. Herkes teneffüste kantine koşarken, ben civardaki kitapçıları geziyorum. Ve birde baktım kendime ait bir kitaplığım çoktan büyümeye başlamış. Ve bugün bile her konuda maddi kısıntılara gidebilirken, kitaplardan vazgeçemiyorum.

İşte böyle başladı benim okuma yolculuğum. Pes edilmeden bana sorulan sorularla. Ahmet Amca benim karşıma çok erken yaşta çıkmış olan şansımdı. Okumayı yemek yemekten bile daha önemli, yaşamsal ihtiyacım, gereksinimim haline getirmemi sağlayan taşların ilkini koymuş, kısacası temeli hazırlamış olan emekli edebiyat öğretmeni Ahmet Gülhan. Aslında yaptığı sadece okutmak değildi, bana yaşamayı sevdirdi, bambaşka hayatları tanımanın bir yolunu gösterdi, bugünkü karakterimin zeminini oluşturdu. Kitap okumanın boş zamanları değerlendirme aracı değil, ruhumun besin kaynağı olduğunu gösterdi. Şuan bile farkında olarak veya olmayarak her yeni kitap alışımda ve bitiridiğim her kitapta keşke onunla karşılaşsam ve kitap hakkında konuşsak diye içimden geçiririm.

Bilemiyorum çevrenizde okumayı alışkanlık haline getirememiş insanlar var mı? Biraz düşünün derim. Nasıl bir yol denersiniz bilemiyorum fakat emin olduğum tek şey var; Sizde onun/onların eline her kitap alışında gülümseyerek, saygı ve minnetle andığı Ahmet Amca’sı olabilirsiniz.

2 yorum:

  1. olaya hiç bu açıdan bakmamıştım, haklısın ama bizler de okumayı çok sevenler olarak küçük büyük herkesin ahmet amcası olabiliriz

    YanıtlaSil
  2. Kesinlikle olabiliriz. Ve okuduğumuz tüm kitapların hakkını böyle verebiliriz;)

    YanıtlaSil