Ortaokuldaydım ve o yaşlarda ki
her çocuk gibi aklım sadece oyunlardaydı. Okuldan çıkar çıkmaz eve gider,
üstümüzü değiştirir kendimizi bisikletlerimizle sokağa atardık. Sokak sokak,
cadde cadde gezer, eğlenirdik.
Bir gün yine oyun dönüşü eve
döndüm. Bahçe kapımızdan içeriye girdiğimde karşımda komşumuz, emekli edebiyat
öğretmeni, Ahmet Amca’yı buldum. ‘Eyvah yandık.’ diye içimden geçirerek, ona
doğru yürümeye başladım. Hiçbir arkadaşım sevmezdi onu. Karşılaşmamak için
sitede köşe kapmaca oynarlardı. Kaçmalarının nedeni de her zaman Türkçe dersinden,
kitaplardan bahsedip, sorular sormasıydı. Ben de onlar gibiydim. Şuan
düşünüyorum da ne kadar kaçsam da ondan, hep beni görsün ve bulsun istedim.
Fakat sadece içimden. Neden içimden derseniz, bilirsiniz işte diğer çocuklardan
farklı davranmak istemezsiniz. Aksi durumda ‘dışlanmak’ eylemiyle karşı karşıya
kalırsınız ki bu eylem bir çocuk için yıkıcıdır. Sokağa çıkamamak, oyunlara
ortak olamamak demektir. Neyse. ‘Nereden böyle?’dedi. ‘Oyun oynadım parkta,
dönüyorum.’ dedim. Şuan hatırlayamadığım bir cümle söyleyip, öznesini, nesnesini
vb bulmamı istedi. Buldum. En sonunda da ‘Reşat Nuri Güntekin’in Yaprak Dökümü’nü
okudun mu?’ diye sordu. ‘Hayır.’ dedim. ‘Okumalısın, mutlaka okumalısın.’ dedi ve
ayrıldık. Oflayarak eve çıktım. Bir süre sonra tekrar karşılaştığımızda yine
aynı kitabı okuyup okumadığımı sordu o sert tavrıyla. Tekrar inatla ‘Hayır,
okumadım.’ cevabını verdim. Böyle ne kadar sürdü bilemiyorum, en sonunda
dayanamayıp babamı aradım bir gün, karşılaşmamızın hemen ardından. Bana Reşat
Nuri Güntekin’in Yaprak Dökümü adlı romanını almasını istedim.
Akşam babam eve döndüğünde kitap
elindeydi. Kitap istemiş olmamın verdiği mutlulukla ‘Al bakalım, istediğin
kitap’ diyerek uzattı. Aldım, odama geçtim ve okumaya başladım. Kısa sürede
aslında sıkılmadan fakat çevreme sıkılıyormuşum izlenimi vererek, neden böyle
yaptığımı bilmiyorum, kısa sürede okudum. Lanet olsun, okuduğumu söyleyeyim de
kurtulayım diyerek dolandım ortalıkta. Kitap biter bitmezde Ahmet Amca’yla
karşılaşabilmenin yollarını aradım. Ve nihayet karşılaştık. Bana yine aynı
soruyu sordu. Farklı olan cevabımdı. ‘Evet okudum.’ dedim bu kez. Çekti beni
kamelyamıza, ‘Anlat bakalım.’ dedi, ‘Ne anladın?’. Şok olmuştum, ben o kitabı
okuduktan sonra tüm soruların biteceğini sanmıştım. Kararlıydım tüketecektim
sorularını. Başladım anlatmaya, soru soruyu kovaladı, karakterleri yorumladık
vs vs. Ne kadar oturduk bilemiyorum. Tam ayrılacağımız zaman, ben kurtulduğumu
sanmanın mutluluğuyla yanından ayrılacakken, ‘Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun ‘Yaban’ını’
okudun mu?’ dedi. Tekrar başa dönmüştük. ‘Hayır, okumadım.’ dedim yine başım
önde. ‘Okumalısın.’ diyerek, arkasını döndü ve gitti. Sonrası yine aynı şekilde
devam etti. Zorlayarak fakat aslında zorlamayarak kaç kitap okuttu bana
bilmiyorum, hatırlamıyorum. Bir gün baktım dershanede elimdeki tost paralarımı
biriktiriyorum. Herkes teneffüste kantine koşarken, ben civardaki kitapçıları
geziyorum. Ve birde baktım kendime ait bir kitaplığım çoktan büyümeye başlamış.
Ve bugün bile her konuda maddi kısıntılara gidebilirken, kitaplardan
vazgeçemiyorum.
İşte böyle başladı benim okuma
yolculuğum. Pes edilmeden bana sorulan sorularla. Ahmet Amca benim karşıma çok
erken yaşta çıkmış olan şansımdı. Okumayı yemek yemekten bile daha önemli,
yaşamsal ihtiyacım, gereksinimim haline getirmemi sağlayan taşların ilkini
koymuş, kısacası temeli hazırlamış olan emekli edebiyat öğretmeni Ahmet Gülhan.
Aslında yaptığı sadece okutmak değildi, bana yaşamayı sevdirdi, bambaşka
hayatları tanımanın bir yolunu gösterdi, bugünkü karakterimin zeminini
oluşturdu. Kitap okumanın boş zamanları değerlendirme aracı değil, ruhumun
besin kaynağı olduğunu gösterdi. Şuan bile farkında olarak veya olmayarak her
yeni kitap alışımda ve bitiridiğim her kitapta keşke onunla karşılaşsam ve
kitap hakkında konuşsak diye içimden geçiririm.
olaya hiç bu açıdan bakmamıştım, haklısın ama bizler de okumayı çok sevenler olarak küçük büyük herkesin ahmet amcası olabiliriz
YanıtlaSilKesinlikle olabiliriz. Ve okuduğumuz tüm kitapların hakkını böyle verebiliriz;)
YanıtlaSil